Olay ve olgulara geliş, gelişme ve sonuç bağlamında bütünlüklü yaklaşmak, gerçeğe ışık tuttuğu gibi çelişkilere de mahal vermez. Bu bağlamdan kopuk her yaklaşım eksik, tutarsız, parçalı ve tartışmaya açık gerçeklikleri doğurur. Bu temelde, Asrın Çağrısına geçmeden önce mevcut sürecin gelişim aşamasına bakmakta fayda olacaktır. Savaşın en kızgın olduğu süreçte, faşist Bahçeli tarafından hakaret içerikli bir süreç çağrısı yapıldı. Bu çağrı, Özyönetim Direnişleri sırasında Türk askerinin Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de barikat arkasında direnen özgürlük savaşçılarına dönük “Devletin şefkatli kollarına teslim olun” çağrısından farklı değildi. Fakat nasıl olduysa bu çağrı bir sürecin başlangıcı oldu. Çağrının karşılık bulduğu sabahı bile beklemeden açıklama yapan ve süreci yürüten heyetimize sormak istiyorum: Eğer bu çağrı teslimiyet çağrısı değilse, dünyanın neresinde ve hangi kültürde yapılan bir barış çağrısında hakaret ve tek taraflı talepler bulunur?
Yine sormak gerekiyor: Süreç başından bugüne kadar neden halktan kopuk yürütüldü? Partimizin 14 ilkesinden biri olan ve bizatihi bir halkın belki de kaderini ilgilendiren bu konu, neden şeffaflık ilkesi temelinde tartışmaya sunulmadı? Kapalı kapılar ardında oldu bittiye getirilen bu pratik, bugün birçok kesimin mevcut çağrıya karşı bilinçli veya bilinçsiz tepkisine yol açmıştır! En başta da ifade edildiği gibi, halk geliş, gelişme ve sonuç sürecinde yalnızca sonuç kısmına dahil edildi. Bizlere filmin fragmanını bile çok gördünüz. Bugünkü çağrıya bir tepki veya kafa karışıklığı varsa, bunun tek sorumlusu bu süreci en başta sakat yürüten heyet ve bu aklı veren güruhtur!
“Süreci gizli yürüteceğiz.”
Sebep?
“Birileri süreci baltalamasın diye.”

Amed, Sur Direnişi 2016
Şeffaf yürütülmeyen hangi süreç samimi olabilir? Bunlar, Allah’ın bildiğini inkâr eden bir zihniyettir! Sizin gizli saklı yürüttüğünüz talepleri mi yerine getirecekler? Ola ki gizli saklı yürütülen görüşmelerde sizlerin de Kürt mücadelesi adına talepleri oldu ve bu talepler kabul edildi. Peki, bu talepler neden halka açıklanmadı? Eğer kabul edilen talepler bugün yapılan çağrıyla halka açıklansaydı ve “Bu kazanımlar doğrultusunda şu çağrıyı yapıyoruz” denilseydi, daha sağlıklı olmaz mıydı? Eğer ortada bir hak yoksa, kafalarda soru işareti ve tepkilerin olması doğal değil midir? Her şeyden önce şunu görmek gerekiyor: PKK en başından beri süreci şeffaf bir zemine çekmek için gerekli çağrıları defalarca kez yaptı. “Biz somut adımlar görmeden asla adım atmayız, bir çağrıyla oldu bittiye getirmeyeceğiz.” Konsey açıklamaları mevcuttur. Fakat buna karşılık İmralı heyeti öyle bir hava yarattı ki sanırsın bütün mevcut talepler kabul edilmiş gibi temaslarda bulundu. Eğer ortada bir tepki varsa, bu tepki bu süreci sakat yürüten bu zihniyete olmalıdır. Her dakika halkın üzerine bombalar yağarken, belediyelere kayyumlar atanırken “Süreçten umutluyuz” diyen anlayışın duyguları sorgulanmalıdır! Ayrıca bir paragraf açmakta fayda vardır:
Mevcut açıklama yapıldıktan sonra heyette yer alan Sırrı Süreyya Önder, en son ağzının içinde dolandırdığı ve sanki önemsiz bir konuymuş gibi söylediği şu cümleye dikkat edelim: “Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshetmesi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”Bu son yapılan açıklama, mevcut mesajın ruhunu oluşturur! Bir şart cümlesidir! “Bunların oluşması buna bağlıdır” demektir! Sırrı Süreyya, laçka hareketlerinden dolayı böylesi bir noktanın ağırlığını hissedememiş olmalı! Fakat biz hissettik ve anladık…
Asrın Çağrısı hakkında:
Çağrıyı tartışmaya açma hakkını kendimde görmemem bir saygının gereğidir.
Mevcut açıklama herkeste farklı duygular yarattı:
- Kızını kaybetmiş bir gerilla annesi öfkeli.
- Oğlunu kaybetmiş bir asker annesi öfkeli.
- Çocuğu yeni gerilla saflarına katılan bir anne umutlu.
- Çocuğu Hakkâri’de asker olan bir anne umutlu.
Karmaşık duygular…

Amed, Sur Direnişi 2016
Kabul edemediğim konu, sürecin yürütülme şekli ve beraberinde getirdiği, getireceği sorunlardır. Mevcut çağrı hakkında yorum yapmak istemiyorum. Evet, sürecin samimi olmadığının farkındayım. Savaş, savaşmayana güzeldir derler. Oturduğumuz yerden savaş çağrıları yapmak ahlaki olmasa gerek.
Söz, evladını kaybetmiş bir Kürt annesine düşer.
Söz, zindanlarda yıllarını vermiş özgür tutsaklara düşer.
Söz, özgürlük mücadelesinde bedel ödemiş yiğitlere düşer.
Söz, savaş tünellerinde imkânsızlıklar içinde direnen yoldaşlarımıza düşer.
Bu mücadele uğruna gram katkısı olmamış, bencil yaşamında boğulmuş, sırf Kürt kimliğine sahip olduğu için kendinde söz hakkı görenler, asalak yaşamlarında boğulsunlar!
Sonuç olarak, açıklamadan bağımsız olarak savunacağım tek gerçek:
KÜRDİSTAN SÖMÜRGEDİR!
Yaşasın Tam Bağımsız Kürdistan!
Selam ve saygılarımla,
Şiyar Amed