Genel

Hakkari Yaratılış Rivayeti

Her şeyin varoluşu bir sebep doğurur. Bir şeyin yok oluşu bir nedenle yorumlanır. Bundandır ki her toplumun bir gerçeği vardır ve herkes kendi gerçeğine sarılır. Kürtler ülkeleri kadim Kürdistan coğrafyası boyunca farklı katmanlı mitler meydana getirdiler. Bu katmanlar Orta Doğu geleneksel anlatımlarının izlerini büyük ölçüde gösterse de kendi farklılıklarını da içinde barındırır. Tarih boyunca en çetin ve savaşçı bölgelerden biri olan Hakkari bu konuda özel bir durumdadır. Dağlarla çevrili coğrafyası, tarih boyunca Kürtlere bir duvar işlevi gibi medeniyet ve dilin korunağı idi. Kürdistan’da İslamiyet sonrası dönemde ise dini açıdan odak nokta haline geldi. Ezidi, Sabii, Tirahaye, İslam’ın heterodoks anlayışı tasavvuf gibi inançların yaygın olduğu dinler karmaşası bir bölge halindeydi. Kadim dönemden kalma bu özelliği, günümüzde bölge halkının mitosunda, farklı mitlerin tek potada eridiği bir düzleme girdi. Zamanla mitler veya az önce bahsedeceğim rivayetler Kürtlerin yaşamında ve zihninde yeni anlamlar kazandılar. Bir karmaşa gibi görünen bu durum, aslında hepsinin parçalarının birleşimidir. Bu birleşim Hakkari Kürtlerinin yaratılış rivayetinde de görülür.

Rivayet Gardi aşiretinden, Sarya Ekici ve Asya Ekici ile diğer aile fertlerinin anlatımıdır:

Bizler yeryüzünde iken, bizimle beraber bir tek ağaçlar vardır. İnanışa göre insan doğru oldukça insanlar kalır. Yeryüzündeki bütün düzen belli hataların kabulünü affederek kurulur yani insan bir hata yapar ve bir şey varolur.

Kadim zamandan bu yana pek çok canlının oluşumu anlatılır. En başta ise HZ.NUH ve YILAN’a dairdir:
Tufandan önce HZ. Nuh Gemisine binerken yanında her canlıdan çifter çifter almıştır. Gemiye bindirilen canlılardan biri de kemdirgenlerdir. Kemirgenler fıtratları gereği gemide bir delik açmışlardır. Bunu fark eden HZ. Nuh geminin battığını ve ne yapacağını bilmediğini söyler, Çok geçmeden Yılan sürünerek HZ. Nuh’un yanına gider ve şöyle der “Ben deliği kapatırım ama bir şartım var.” Herkes merakla şartı açıklamasını ister. “Her derde deva olan balı yılanlar üretecek. Yılanların besini de insan eti olacak.” Gemi gittikçe su alıyordur. Başka çareleri olmadığından şart kabul edilir yılan sürünerek deliğin içine girer ve deliği kapatır, rivayete göre gemi Cilo Dağında karaya otururken yılanı kuyruğundan tutan Nuh onu bir anda öldürür, yakarak küllerini denize atar ve işte kanla beslenen pireler de böyle var olmuştur. Rivayete göre eğer o yılan öldürülmeseydi yeryüzünde insan kalmayacaktır. Balın üretilmesini de arılar üstlenir ve şöyle derler:
“Balı ben üreteyim, sivri bir iğnem olsun insanı sokarsam; ölümüm bile şifa olsun.” Böylece dünya düzeni tekrar var olmaya başlar.

Anlatı burada sona erer. Anlatıya incelediğimizde mitsel olarak Tufan olayının farklı bir versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Nuh Tufanı Orta Doğu’da Sami kökenli kutsal metinlerinde yer almasının yanı sıra tarihsel boyutu da bulunmaktadır. Kürtçe’de “Tefan” biçiminde bu kelime söndürme anlamındadır. Aynı zamanda dinsel kaynaklara göre yeni bir yaşamın başlangıcı demektir. Neredeyse tüm dünya halklarının inançlarında Tufan miti mevcuttur. Kimi mitolojilerde Tufan dünyanın sulara boğulmasıyla ifade edilir. Kimilerinde ise dünya dayanılmaz karanlıklarla bir kıtlığı yaşamıştır. Kimilerinde de dünya aşırı kar ve soğuklarla kaplanmıştır. Hepsinde ana tema korunmaktadır; tufanla dünyanın bir felakete uğradığı ve yeni yaşamın başladığı.


“Büyük Tanrılar bir gün Tufan’a karar verdiler…” (Gılgamış Destanı)

Gılgamış Destanı’nın sahipleri Sümerler Milattan önce beş binlere doğru Aşağı Mezopotamya’da görülmüş bir halktı. Yakın zamana dek onların doğudan, Hindistan’ın İndus yöresinden deniz yoluyla geldikleri sanılıyordu. Ama bugün kuzeyden, Kafkasya’dan indikleri ileri sürülüyor. Bu savın gerekçesi şu: MÖ 7500’lerde görülen büyük küresel ısınma sonucu eriyen buzullar nedeniyle okyanusların yükselmesi, Atlas Okyanusu üzerinden Akdeniz’e gelen olağanüstü büyük taşkınların o dönemde Anadolu’nun kuzeyindeki küçük bir gölü binlerce kat genişletip bugünkü Karadeniz’e dönüştürürken çok büyük bir alandaki yerleşik yaşamı yok etmesi, kurtulabilen halkların uzak ülkelere kaçışı. Büyük Tufan hikayesinin kaynağı da budur.

Kutsal kitaplarda ve Mitolojiler de ise, neredeyse geniş bir alanda izleri görülmektedir. İslam, Hristiyanlık ve Yahudi inançlarında Tufan hikayesinde benzerlikler olsa da farklılıklar da vardır. Tufan dinsel kaynaklara göre yeni bir yaşamın başlangıcıdır.

Aryan mitolojisinde, Cemşid Tufan’ından bahsedilir. Buradaki tufana neden olan su değildir. Kar, sis ve aşırı soğuklardır. Avesta’ya göre Tanrı Ahura Mazda, Cemşid’e (Avesta’daki adı Yima’dır) dünyanın üzerine uğursuz bir kışın çökeceğini ve bunun içinde bir vara (kasaba anlamına gelir) yapmasını ve bulduğu bütün hayvanları, insanları oraya almasını söyler. Avesta’nın Vendidad bölümünde bu olay anlatılır. Avesta’da anlatıldığına göre Cemşid, Ahura Mazda’nın söylediklerinin hepsini bir bir yapmaktadır ve gelecek olan tufandan inşa ettiği bu vara ile canlıları kurtarmıştır. Zerdüşti rivayetlere göre bu zorlu kış yaklaşık 150 yıl sürmüştür. Bu Vara’da Ahura Mazda yine Avesta’ya göre dinini Karşipta adlı kuş aracılığıyla insanlara bildirmiştir.

“Bizler yeryüzünde iken, bizimle beraber bir tek ağaçlar vardır.” Bu cümle anlatının başlangıcıdır. Başlangıç olarak dünyanın oluşumuna değinen bir giriştir. İnsanlar ile beraber sadece ağaçların var olduğunu belirten bir başlangıçtır. Aslında buradaki ağaç metaforu farklı mitolojilerde de yer alır. İnsanoğlunun ilk şiirsel destanı olan, insanın en eski arayışı ölümsüzlüğe dair yazılan Antik Mezopotamyalı Sümerlerin Gılgamış Destanı’nın ilk biçimlerinde, dünyanın oluşumu sırasında Fırat nehri kıyısında küçük bir söğüt ağacı vardır. Ama güney rüzgarı kökünden söküp atar onu. İskandinav mitolojisinde kozmik bir kaynağın altında Yggdrasil denilen ağaç vardır. Bu ağaç Mimir denilen bir kuş tarafından korunur. Anlatılarda İskandinav mitolojisinin kahramanı Odin ile bu kozmik ağaç arasındaki ilişkiye değinilir.

Hakkari coğrafyası ile ciddi bağları olan Kürt Ezidilik inancının Mushaf-ı Reş isimli kutsal kitaptaki yaratılış anlatısına göre, kâinatta bir zamanlar sadece okyanus vardı. Bu okyanusun içinde Dara Herhereye (sonsuzluk ağacı) vardı. Bu ağacın üstünde bir kuş vardı ve kuş bir gün göklere yükseldi. Xweda: “ol dedi”, dünya oldu. Ardından hayvanlar ve bitkiler ve insanlar yaratıldı.

Kürtlerin ağaçlarla olan bu ilişkisine dair batılı ve doğulu kimi araştırmacılarda değinmiştir. Gianfilippo Terribili, Kürdistan’da kutsal ağacın yerel dini kompleksin bir parçası olduğunu belirtir. Hovhannes Muradian 1860’larda “Kürdistan’da ağaca ve suya tapınmanın ölçülemeyecek kadar büyük olduğunu” gözlemlemişti. Bu tür ağaçların yaşam ve ölüm gücüne sahip olduğuna inanılırdı. Von Hahn ve G.M. Lamsa gibi batılılar bazı Kürtler bu kutsal ağaçların yapraklarından şifa aradılar ve hatta ağaçlardan Allah’tan daha çok korktuklarını belirtmişlerdir. Hakkari yaradılış anlatısı ise yaşamın yeniden dirilişi üzerinedir.

Anlatının, özellikle Ezidi Kürtlerin “dünyanın yaratılış ilahisi” ile benzerlikler taşıyan yılan metaforu vardır. Yılan Hakkari Kürtlerinin anlatısında hem kurtarıcı hem de yaşamı yok edecek bir figür olarak vardır. Tufan sırasında batmakta olan geminin, delik olan kısmını kapatırım diyen yılan, Hz. Nuh’a bir şart koymuştur; “her derde deva olan balı yılanlar üretecek. Yılanların besini de insan eti olacak.” Bu yılanın yaşamı yok eden yönünü ortaya koymaktadır. Ezidilik ve Hakkari anlatısında ki benzerliklere geçmeden önce yılanın farklı mitlerdeki anlamlarını ortaya koymak gerekir.

Yılanlar, birçok kültürün mitlerinde yaygın olarak görülen bir olaydır. Yakındoğu mitleri dahil Yılanlar, birçok kültürün mitlerinde yaygın olarak görülen bir olaydır. Sümer kültüründe yılanlar şifa sembolü olarak da oldukça önemliydi.

“Gılgamış koşar yardıma. Ağacı keser, yılanı öldürür, kartalı dağa, şeytanı çöle sürer.” (Gılgamış Destanı)

Hammurabi Kanunları’nda (MÖ 1700 civarı) Tanrı Ninazu şifanın koruyucusu olarak tanımlanır ve oğlu Ningişzida bir yılan ve asa sembolüyle tasvir edilir. Antik Mezopotamya mitlerinde görüldüğü gibi yılan daha çok iyi ve güzel anlamlarda inanç görmüştür. Hatta Asur metinlerinde büyülü bir koruyucu varlık olarak anılır. Ancak Gılgamış Destanı’nda bu tam tersidir ve yılan kahraman Gılgamış’ın yolcuğunda amacı olan ölümsüzlük otunu çalan rolündedir.

Bu iki yönlü özellik Aryan (kısmen) ve Tek tanrılı İbrabimi dinlerde yılan kötü anlamların içinde yer alır. İbrahimi dinlerdeki Adem ve Havva’nın çok yaygın olarak bilinen dini yaratılış hikayesinin yanı sıra, Hint Aryanların mitinde kuraklık yılanı Ahi veya Vritra, ilkel okyanusu yuttu ve İndra yıldırımla yılanın midesini parçalayana kadar yaratılmış tüm varlıkları serbest bırakmadı. Ancak yılanlar, İran’ın Aryan istilası döneminden öncesinde kutsal ve güçlüdür. İran’ın eski nesnelerinde doğurganlığın, suyun ve zenginliğin koruyucuları olarak tasvir edilmiştir. Arkeolojik kazılarda yaşam ve ölümsüzlük kaynağı olarak varlıkları görülür. Milattan önce dördüncü bin yıldan birinci bin yıla kadar İran coğrafyasında bereket tanrıçalarıyla birlikte tapınıldığı görülüyor. İskitler kendilerini doğrudan yarı kadın, yarı yılan bir tanrıya bağlamaktaydılar. Proto-Kürt Medlerin yılan soyundan geldiklerine inandıklarına aktaran bilgiler vardır. Onlar için Ermeniler tarafından kullanılan “Mar” adı da doğrudan yılan anlamını taşır.

Ancak İran platosunun kültürlerinde sembolik yılan kavramının zamanla Aryanlar’ın gelişi ile değiştiği görülmektedir. Aryan dinleri yılanları şeytani olarak adlandırır; Avesta’daki zalim hükümdar Aji/Azi Dahhak korkunç bir yılandır. İranlı şair Firdewsi tarafından yazılan Şahname’deki zalim kral Dahhak, omuzlarında iki yılan bulunan cehennemi bir yaratıktır.

Yılan mitosu Kürt mitolojisinde sık sık karşımıza çıkar. Kürtlerde “Şahmaran” olarak adlandırılan yaratık, başı kadın olan bir yılandır. Bize göre bu motif, Antik çağdaki Kürt halkının anaerkil bir topluluk olmasının ürünüdür. Pek çok Kürt yerleşim merkezinde, evlenecek genç kızlar kendi emekleriyle işleyip hazırladıkları çeyizlerinin içinde şahmaran resminin olmasına özen gösterirler.

Ezidi Kürtlerin mitolojisinde ise bu durum biraz daha farklılaşır. Hatta Hakkari yaratılış anlatısı ile, Ezidilerin kutsal kitabı Mushaf-ı Reş’te geçen dünyanın yaratılış ilahisi (Qewlê Zebunî Meksûr) birbirine benzer ortak noktalar barındırıyor. Ezidi inancına göre iki kez Tufan meydana gelmiştir. İlk Tufan, Adem ile Havva’nın çocuklarını kırıp geçirmiş; ancak ikincisinin öfkesi Ezidi halkına yönelmişti. Nuh’un hayatta kaldığı ilk Tufan’dan bir süre sonra, Ezidilerin başına ikinci Tufan gelir.

Ezidi ırkının kökeni olarak Adem ile Havva’nın evliliğinin hor görülmesi nedeniyle, bu halk ikinci Tufan’ın kurbanı olur. Tufan Mushaf-ı Reş’te şöyle anlatılır:

“Tanrı’mız bir gemi yaptı, / İnsan, hayvan ve börtü böcek, / Çifter çifter gemiye bindirdi. (Êzdanê me sefine çêkir / însan heywan teyr û tû / Cot bi cot li sefînê siyar kir) Yaradanımız geminin başındadır, / Dört bir yanda dolaşıyor, / Gemi delindi, gemiye su sızdı, / Yılan kuyruğunu deliğe soktu. (Hudawendê me sefine-sere / serîkî digerre çar kinare / Sefine qûl bû, av kete sere / Marî xirê xa dana bere)”

Burada yılan delinen gemiye su girmemesi için kapatır ve yaşamın devamına sebep olur. Bu sebepten Ezidilik’te “şêxetim” denilen “yılanların şahı” vardır. Bugün Ezidilerin Laleş tapınağı dahil, birçok türbesinde kara yılan motifi yer alır. Kara Yılan motifine öpülerek mekanlara girilir ve saygı duyulur.

Hakkari yaradılış anlatısına baktığımız da ise aynı şekilde yılan Tufan gemisini batmaktan kurtarır. Ancak bunun için bir şart koşar. Tufan sonrasında gemi “Cilo Dağı’nda karaya otururken yılanı kuyruğundan tutan Nuh onu bir anda öldürür”, Hz. Nuh’un bunu yapmasının sebebini ise şart koşulan yaşamı kurtarmaktır, “yılan öldürülmeseydi yeryüzünde insan kalmayacaktır.”

Ezidi Kürtlerinin mitolojisi ile Hakkari Kürtlerinin anlatısı paralellik gösterse de (ki bunun sebebi Ezidi dininin ortaya çıkış yeri Hakkari olmasıdır) farklılıkları da içinde barındırmasıdır. İkisi arasında en önemli fark Yılan’ın kudsiyeti konusudur. Ezidi yaratılış efsanesinde Meleke Tawus evreni temsil ediyorsa yılanda onun zekasıdır; o, aynı zamanda ölümsüzlük ve bereketliliği temsil eder. Özellikle kara yılan evin koruyucu ve kötülerin acımasız bir cezalandırıcısıdır. Ezidiliğin kurucusu Şeyh Adi’nin mezarının girişinde yer alan kara yılan kabartması bu işlevi görür. Ancak Hakkari yaratılış anlatısında bu kudsiyetin tersini görmekteyiz. Burada kendini düşünen yılan, bencil düşüncesinin sonunu Nuh’un elinden bulur ve yaşamın devamına engel olunmasına izin verilmez.

Peki ama neden Ezidi inancı ile Hakkari yaradılış anlatısı birbirine paralellik gösteriyor?

Bu durum Ezidi kökenlerine inerek açıklanabilir. Ezidiyye tarikatı büyük ölçüde Orta çağın İbn Kesir ve Ebu’l Farac gibi yazarların bahsettiği İslam dinine inanmayan Tirahaye Kürtleri ile Hakkari ve Musul arasında yaşıyordu. Bunlara Emevilerin yıkılışı onlara sempati duyan Kürtlerde katılmıştı. Ebul Farac Kureyş kabilesinden olan Şeyh Adi’nin Lübnan’dan Bağdat’a göç edip, daha sonra Hakkari dağlarına çekilmesini ve sonrasında Ezidiyye tarikatı ile ilişkisini, onların yoldan sapan fikirlerini İslam’a çağırdığını belirtir. 12. yüzyılın ilk çeyreğinde Şeyh Adi müritleri ile Kürt dağlarına çekildi. Kurduğu Adaviyye tarikatı burada gelişti. Kürt dağlarının huzurlu ortamından daha sonra Laleş’e göç eden Şeyh Adi orada vefat eder. Ancak Hakkari özelinde etkisi varken, tarikat Şeyh Hasan ve sonrası dönemde Ezidiyye ile Sünni İslam’ın tasavvufi doktrininden etkilenmesi sonucu Ezidi kutsal kitaplar da dahil yeni bir sürece girer. Ezidi inancının temeli Hakkari ve Laleş arasında sürecektir. Şerefhan Bitlisi 16. Yüzyılda altı önemli Kürt aşiretinin Ezidi olarak tanımlaması bu sürecin devamıdır.

Bugün Hakkari Kürtlerinin yaradılış anlatısı ile Ezidilik arasındaki paralelliğin izlenebilir sebebi bu olması muhtemeldir.

Hakkari yaradılış anlatısı ile Alevi Kürtlerin Tufan anlatısı da birbirine benzerlik taşımaktadır:

“Nuh gemi yapıyor. Fareler gemiyi deliyorlar. Su giriyor. Her türlü hayvan var. Nuh çaresiz. Yılan dile geliyor: ‘Ya Nuh! Beni kendi milletinin kanıyla doyurursan, bu delikleri kapatacağım, su girmeyecek.’ Nuh, yılanın önerisini kabul ediyor; karaya çıktıklarında yılanı yakıp küllerini savuruyor. Tahta kurusu, bit ve pire meydana geliyor. Yılan bu hayvanlar aracılığıyla insan kanını emiyor. Nuh Peygamber bunu Şah Maran’a anlatıyor. Yılan, kötü olmasına rağmen insanları kurtardığı için insan nesli türemeye devam ediyor. Karşılığında üç hayvan olarak geri geliyor.” (Erdal Gezik Pülümür’den Ali K’dan aktarımı)

Alevi Kürtlerin bu Tufan, Yılan ve Hz. Nuh rivayeti ile Hakkari yaradılış anlatısının benzerlikleri çok çarpıcı olarak göz önündedir. Yılan Hakkari anlatısında olduğu gibi bir şart koşuyor. Yılan delik olan gemiyi korur ancak insan neslinin devamı için onu yakıp küllerini savurur. Ayni işlev Hakkari yaradılış anlatısında da geçer, “Nuh onu bir anda öldürür, yakarak küllerini denize atar…”

Alevi Kürtler ve Hakkari anlatısı arasında ki farklar birinde Nuh denizi küller atarken diğerinde külleri toprağa atmasıdır. Hakkari anlatısında denize küller atılan yılanın soyu hakkında bir şey denilmez ama Alevi Kürtlerin anlatımında, “tahta kurusu, bit ve pire meydana geliyor” denilerek soyun devamından dolaylı vasıtalarla bahsedilir.

Hakkari anlatısını özel kılan başka bir özellik ise Nuh’un gemisinin Tufan sonrasında Cilo dağına oturduğunun belirtilmesidir. Burada Cilo dağından bahsedilmesi sadece Hakkari yaradılış anlatısına özeldir. Çünkü kutsal kitaplar da yer alan bilgiler ile uyuşmamaktadır. Kuran’da geçen tufan anlatısında Nuh’un gemisinin Cudi Dağı’na indiği anlatılmaktadır:

Ve: “Ey yeryüzü, suyunu yut! Ey sema suyunu tut!” denildi. Ve su çekildi ve emir yerine getirildi. Ve gemi, Cudi Dağı’nın üzerine yerleşti. Ve zalim kavme: “Uzak olsunlar.” denildi.

Gılgamış destanında ise geminin Nissir dağına oturduğu yer alır. Nissir, muhtemelen bugünkü Doğu Kürdistan Rojhilat’ta, Urmiye Gölü’nün güneyinde bulunan yüksek dağlardan biri olsa gerekir.

“Rüzgârlar insanların tepesinde savaş edercesine çarpıştılar.
Kimse kimseyi göremiyordu. Ve gökten bakılınca insanlar tanınmıyordu.
Tanrılar bile tufandan korkarak geri çekildiler.
Ve göğün en yüksek katına kadar çıktılar…
…Anunnaki tanrıları onunla birlikte âh ediyorlardı.
Onlar, yerlerinde ağlayarak oturuyorlardı.
Fırtına ve tufan, altı gün, yedi geceyi geçti.
Fırtına yurdu silip süpürüyordu.
…Kötü rüzgâr dindi ve tufan sona erdi.
Diz çöküp oturdum ve ağladım.
Sonunda gemi Nissir dağına oturdu.
Nissir dağı gemiyi tutup onu sallanmaya bırakmadı…”
(Gılgamış Destanı)

Hristiyan inancına göre İncil geminin oturduğu yeri Ağrı Dağı olarak verir. Ermenistan geleneğine göre ise geminin karaya indiği yer Süphan Dağı’dır. Ezidi Kürtlerin kutsal kitabi Mushaf-ı Reş’te ise gemi Şengal Dağı’nda durdu. Ancak Kur’an-ı Kerim’de ve Tevrat’ın orijinal metni olmasa da Süryanice çevrecilerinde ve tüm Kürt rivayetlerinde geminin Cudi Dağı’nda indiği belirtilmiştir. Bütün bu kaynaklara bakıldığında Cilo dağını işaret eden veri bulunmuyor. Bu sadece Hakkari anlatısına özel bir ayrıntılı olduğu ortadır.


=>KAYNAKLAR
* G. Terribili / In the Shade of a Tree: Religious Patterns in the Kurdistan Region from
* Late Antiquity to Modern Times
* D. Derderian / Shaping Subjectivities and Contesting Power Through Images of Kurds
* S.M. Zwemer / The Influence of Animism on Islam; an Account of Popular
Superstitions
* Himdad Mustafa / Sacred Trees in Kurdish culture & mythology
* Dr. Aşavan Siraç Kekuyon / Kürdistan Kürtler ve Tarihteki Yerleri (Toprağın Çığlığı)
* Mehmet Rauf Söylemez / Yezidi İnancında Melek-i Tawus
* Gılgamış Destanı (Çeviren / Sait Maden)
* Yahya Özmen / A’dan Z’ye Kürt Mitoloji Sözlüğü
* C. Von Hahn / Neues über die Kurden. Globus, Braunschweig
* G. M. Lamsa / Old Testament Light: The Indispensable Guide to the Customs,
* Manners and Idioms of Biblical Times
* Jeremy Black – Anthony Green / Gods, Demons and Symbols of Ancient
Mesopotamia: An Illustrated Dictionary
* Hilda Roderick – Ellis Davidson / Myths and Symbols in Pagan Europe: Early
Scandinavian and Celtic Religions
* Mircea Eliade / The Myth of the Eternal Return
* Sadreddin Taheri / Inversion of a Symbol’s concept
* Birgül Açıkyıldız Şengül / Ezidiler
* Babil Yaratılış Destanı -Enuma Eliş-
* Esat Korkmaz / Ezidiler
* The Chronography of Bar Hebraeus
* İbn Kesir / El-Bidâye ve’n-Nihâye
* Ramazan Ergin / Êzidi İnanç Esaslarında Hz. Nuh (Su)Tufanı ve Söylenceleri
* Abdullah Yaşin / Arkeolojik Buluntular ve Cudi Dağı’nda Yapılan Araştırmalar

One thought on “Hakkari Yaratılış Rivayeti

  1. Ömer Polat dedi ki:

    Emeğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim sizleri başarılarınızın devamını dilerim mamoste ✌️☀️☀️

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir