- PKK’nin silah bırakması, bazı çevrelerde “tarihi bir fırsat” olarak selamlanırken, biz Kürtler için bu gelişme hem umut hem de ciddi bir sorgulama kaynağıdır. Silahların susmuş olması, bu halkın taleplerinin de sustuğu anlamına gelmez. Bilakis, silahlar konuşmazken kelimelerin, iradenin, halkların kaderini tayin hakkının daha çok konuşulması gereken bir döneme girdik. Ancak geçmişte yaşananları unutmak, bu süreci anlamaya ve yön vermeye çalışan her Kürt için büyük bir hatadır.
Bu ülkede barış masaları çoğu zaman Kürtler için değil, devlete zaman kazandırmak, uluslararası baskıyı yumuşatmak ve içeride düzen sağlamak için kurulmuştur. Bugün de benzer bir manzaranın içindeyiz. Kürt halkının gerçek taleplerine dönük hiçbir açık adım atılmamışken, sadece silahların susması üzerinden “barış” ilan etmek, tek taraflı bir sessizlikten öteye gitmiyor. Barış, halkların onurlu bir şekilde bir arada yaşamasını sağlayan bir irade işidir. Bu irade, yalnızca dağdan inmeyle değil, halkın tarihsel, kültürel ve siyasal haklarının tanınmasıyla mümkündür.
Bugün silahların bırakılmasıyla birlikte Kürt halkını bekleyen zorluklar daha da keskinleşebilir. Çünkü artık mücadele, görünmeyen cephelerde, kalemle, kelimeyle, örgütlülükle ve halk iradesiyle sürecektir. Devletin en iyi bildiği şey sinsice ilerlemektir; yumuşak söylemlerle halkı uyutmak, kurumlarımızı sessizce dağıtmak, kültürel kazanımlarımızı erozyona uğratmak. Bu yeni dönemde esas tehlike tam da budur: savaşın gürültüsünde değil, barışın sessizliğinde kaybolmak.
Elbette bu süreçte kimi kazanımlar da vardır. Kürt halkı, mücadele sayesinde artık daha örgütlü, daha bilinçli ve kendi kimliğiyle konuşmaktan çekinmeyen bir konuma gelmiştir. Artık Kürtçe sokakta yasak değilse, Kürtçe yayın yapan kanallar açıldıysa, yüz yıl inkâr edilen bir halk artık adını yüksek sesle söyleyebiliyorsa, bu, silahların değil halkın iradesinin sonucudur. Fakat bu kazanımlar, kalıcı hale gelmedikçe birer taviz gibi elimizden alınabilir. Kazanım, hukuki güvenceye alınmadıkça, sadece geçici bir rahatlamadır.
Geçmiş süreçlerden çıkarmamız gereken en büyük ders, devletin asla kendiliğinden çözüm üretmeyeceğidir. Her “iyi niyetli” açıklamanın arkasında bir strateji, her sessizliğin arkasında bir hazırlık vardır. Kürt halkı, bir kez daha devlete güvenerek beklemeye geçmemelidir. Haklar ancak örgütlü mücadeleyle, toplumsal seferberlikle, kendi kurumlarını kurarak, kendi alternatif sistemlerini güçlendirerek korunabilir ve genişletilebilir.
Unutulmamalıdır: silahların susmasıyla mücadele bitmez, sadece şekil değiştirir. Bu dönem, Kürt gençleri için bir sorgulama, bilinçlenme, kendi dilini, tarihini, kimliğini sahiplenme dönemidir. Devletin, “sorun çözüldü” propagandasıyla halkı pasifize etmeye çalışacağı açıktır. Ama biz biliyoruz ki Kürt meselesi bir silah meselesi değil, bir halkın kendi kaderini tayin hakkı meselesidir.
Kürdistan halkı artık devletin günü kurtaran manevralarına kanmamalı, uzun vadeli ve sabırlı bir şekilde haklarını talep etmeyi sürdürmelidir. Bu topraklarda gerçek barış, ancak adaletle mümkündür. Ve adalet, sadece savaşın bitmesi değil, inkârın, asimilasyonun, eşitsizliğin bitmesiyle gelecektir. Silahlar susmuş olabilir. Ama biz susmayacağız. Çünkü tarih, yalnızca silahlarla değil, kelimelerle, hafızayla ve hakikatle yazılır. Biz bu tarihin hem tanığı, hem taşıyıcısı olmaya devam edeceğiz.
Bu gerçekleri göz önünde bulundurarak, Kürt halkının barış adı altında yürütülen bu süreçteki temel talepleri ve beklentileri şunlardır:
– Kürt kimliğinin anayasal güvence altına alınması
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hâlâ tek bir ulusu, “Türk milleti”ni esas alıyor. Kürt halkının dili, kültürü, varlığı bu metinde açıkça yer almıyor. Gerçek bir barış süreci, ancak Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanınmasıyla anlam kazanabilir. Bu tanıma olmadan eşit yurttaşlık sadece bir yanılsamadır.
– Kürtçenin (Kurmançkî, Soranî, Zazakî) resmi ve eğitim dili olarak tanınması
Bir halkın en temel hakkı ana dilde eğitimdir. Kürt çocukları hâlâ okullarda ya Türkçe öğrenmeye zorlanmakta ya da dillerinden uzaklaştırılmaktadır. Kürtçenin tüm lehçeleriyle kamusal alanda, okulda, üniversitede, adliyede, hastanede kullanılabilmesi elzemdir. Anadilin olmadığı bir yerde eşitlikten söz edilemez.
– Kürdistan coğrafyasının siyasi, kültürel ve tarihî ad olarak tanınması
Yüzyıllardır var olan Kürdistan adı bugün hâlâ siyasi bir tabu gibi saklanıyor. Ancak coğrafya halksız kalmadığı gibi halk da coğrafyasız yaşayamaz. Kürdistan’ın bir coğrafi, kültürel ve tarihî bölge olarak resmen tanınması, halkın kendi varlığına duyduğu saygının temelidir.
– Yerel yönetimlerin geniş özerklikle yeniden yapılandırılması
Kürt halkı kendi şehirlerinde, kasabalarında kendi seçtikleri yöneticiler aracılığıyla kendi kaderini belirleyebilmelidir. Merkeziyetçi ve vesayetçi yönetim anlayışı, Kürtlerin kendini yönetme hakkını gasp etmektedir. Bu nedenle yerel yönetimlerin geniş özerklikle yeniden tanımlanması gerekir.
– Siyasi tutsakların serbest bırakılması ve düşünce suçlarının affı
Binlerce siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve sivil toplum çalışanı, sadece Kürt halkının haklarını savundukları için cezaevindedir. Gerçek bir barış süreci, bu insanların özgür kalmasıyla başlar. Barışın, hapishane kapılarını açmadığı bir ülkede adaletten söz edilemez.
– Devletin Kürt halkına karşı işlediği suçlarla yüzleşmesi ve hakikatlerin açığa çıkarılması
Roboskî, Lice, Cizîr, Şirnex, Gever ve daha nice yerde yaşanan katliamların, zorla kaybedilmelerin, faili meçhullerin üzeri hâlâ örtülüdür. Gerçek bir barış, geçmişin hakikatleriyle yüzleşilmeden kurulamaz. Kürt halkının yaşadığı acılar resmi olarak kabul edilmeli, sorumlular yargılanmalıdır.
– Kürt kurumlarına, medya organlarına, derneklere yönelik baskıların son bulması
Kürt halkının kendi örgütlü yapıları, kültürel merkezleri ve medya organları yaşatılmadan toplumsal varlık sürdürülemez. Bu kurumlara yönelik her türlü baskı, gözaltı ve kapatma politikaları derhal son bulmalıdır. Kürtler kendi kurumlarıyla var olabilir.
– Asimilasyon politikalarının tümüyle terk edilmesi
Kürtçe konuşmanın ayıp sayıldığı, Kürt isminin yasaklandığı, Kürt köylerinin isimlerinin değiştirildiği bir dönem hâlâ yaşanıyor. Asimilasyon açık ya da örtülü biçimlerde devam ediyor. Barış, halkı dönüştürmek değil, onu olduğu gibi tanımakla olur. Devletin asimilasyon politikalarını bırakması bir zorunluluktur.
– Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının tanınması
Bir halk kendi geleceğine dair karar verebilmelidir. Bu karar ister özerklik, ister federasyon, ister bağımsızlık olsun, halkın iradesine saygı gösterilmeden kurulacak hiçbir barış kalıcı olamaz. Kendi kaderini tayin hakkı, evrensel bir haktır ve Kürtlere de tanınmalıdır.
- – Barış sürecinin şeffaf, halkçı ve uluslararası denetime açık yürütülmesi Geçmiş süreçlerde masa başında ne konuşulduğu bile halka açıklanmadı. Halktan gizli sürdürülen hiçbir süreç halkın süreci değildir. Bu kez barış gerçek olacaksa, masa da açık olmalı, sürecin garantörü halk olmalıdır. Ayrıca uluslararası gözlemcilerle bu sürecin şeffaflığı sağlanmalıdır.
Bugün Kürt halkının dile getirdiği bu talepler, bir isyanın gerekçesi değil; bir halkın yüz yıldır bastırılmış varlığının, inkâr edilmiş kimliğinin ve çalınmış geleceğinin doğal sonuçlarıdır. Bu talepler, bir lütuf ya da taviz olarak değil, tarihsel ve meşru haklarımızın ifadesi olarak görülmelidir. Kürt sorunu, devletin iddia ettiği gibi bir “terör” ya da “güvenlik” meselesi değildir; bu sorun, inkârın, sömürünün, işgalin ve asimilasyonun ürettiği bir sonuçtur.
Eğer bir çözümden söz edilecekse, bu çözümün temeli halkımızın ulusal haklarının tanınmasında yatmaktadır. Kürt halkı artık haklarını sadece talep eden değil, bu hakları almak için bilinçli, örgütlü ve direngen bir duruş sergileyen bir halktır. Kürt gençliği, artık suskunluğu değil, iradeyi seçmektedir. Dağlarda, sokaklarda, meydanlarda, sınıflarda ve fikir dünyasında mücadele eden Kürt iradesi, artık eski devlet oyunlarına kanmayacak kadar tecrübelidir.
Kürtler bu coğrafyada sadece yaşamak değil, kendi kimliğiyle, diliyle, kültürüyle, sistemiyle yaşamak istiyor. Bu uğurda verilen bedeller, artık geri dönüşsüz bir bilincin taşıyıcısıdır. Bugün silahların susmuş olması, halkın iradesinin de sustuğu anlamına gelmez. Aksine, bu irade artık daha kararlı, daha örgütlü ve daha ulusal bir temelde yükseliyor.
Artık halkımız, günü kurtaran çözümler değil, geleceği kuracak adımlar istiyor. Kürt halkı tarih boyunca her ihaneti unutmadı, ama her direnişi de büyüttü. Bu taleplerin yerine getirilmesi, sadece bir barış meselesi değil, bir hakikat ve adalet meselesidir. Ve biz biliyoruz ki, hak verilmez, alınır. Kürtler artık hakkını almakta kararlıdır. Çünkü bu topraklar, bu halkın vatanıdır: Kurdistan’dır.
Argeşizm Tarih Akademisi
Sana kesinlikle katılıyorum ve sonuna kadar destekliyorum ben bir kürdüm ve kendi kimliğimden onur duyuyorum öncelikle seni her zaman takdir ediyorum senin sayende tarihimi öğreniyorum ve seni her zaman tavsiye ediyorum senin yazdıkların tamamen anayasal hak ve özgürlük olarak kürd kimliğine tanınmalı tüm resmi kurum ve makamlarda kürdçe bilinmiyen bir dil değil resmi bir dil olarak geçmeli bunun için anketler hazirlamalı senin emeğini görüyoruz ve arkandayız sadece senden anketler hazırlamanı ve biz takipçilerinin de alıntı olarak tüm sosyal platformlarda yaymamız gerektiğini düşünüyorum eğer sen bir adım atarsan peşinden gelicez sana yuklendigimizin farkındayız ama emeklerin asla unutulmiycak . Seni seviyoruz admin 🫀☀️
Kaleminize sağlık hepsi yerinde ve çok doğru. Bir değişim olması için herkesin bu bilinçte olması gerekli. Hakkımızı alacağız.
Konuları çok iyi ele almıssınız abi çoğu sorularıma cevap alabildim teşekkürler